"Şu ana kadar atlatamayacağını düşündüğün her günü zaten atlattın."
-Bilinmiyor
Ulusal İntihar Farkındalığı Ayı'na girerken, kendi zihinsel sağlık yolculuğumu paylaşmanın doğru zaman olduğunu düşünüyorum. Bu, yıllarca yakın tuttuğum bir hikaye, ancak zihinsel sağlık çevresindeki "sessizlik" kültürüne katkıda bulunmayı reddediyorum. Eğer bu benim gerçekliğimse, o zaman bu da benim tasvir edeceğim şey olacak - açıkça ve dürüstçe. Zihinsel sağlık bloguma hoş geldiniz.
Çocukluk: İlk İşaretler
İlk intihar etme düşüncem sadece 7 yaşımdayken hissetmiştim. O zamanlar bunun ne olduğunu ya da bunu nereden bildiğimi bile bilmiyordum - bildiğim veya hatırladığım kadarıyla çevremdekiler intihar hakkında konuşmuyordu, evde, okulda, medyada bile karşılaştığım bir şey değildi. Doğal geliyordu, içgüdüsel hatta.
Daha da kafa karıştırıcı olan şey, üzgün olmamam. Geriye baktığımda, güzel bir çocukluğum vardı. Tabii ki, bazı travmalar vardı (bunlara burada değinmeyeceğim), ama çoğunlukla neşe hatırlıyorum. Günlerimi Marmaris'in güneşli plajlarında oynayarak, serin denizde yürüyerek, kabuklar toplayarak geçiriyordum. Akşamları, arkadaşlarımla çevrili, arka planda barlardan müzik gelirken dans ederdim. Dünya benimmiş gibi hissediyordum.
Ama bu ideal çocukluğun ortasında bile, o karanlık düşünceler oradaydı - sessiz ama mevcut.
Hatırlıyorum; küçükken yalnız olduğumda kafama vururdum. Tüm duygularımın serbest kalmasını sağlıyor gibiydi. Her yaptığımda beni şoke etse de (çünkü yapan ben olsam dahi, hiçbir zaman beklediğim bir hareket değildi, sanki bir refleksmiş gibiydi) bu zamanında benim için bir işaret olmalıydı, ben sadece 'tuhaf' olduğumu düşünüyordum.
Ergenlik: Ergenlik Dönemi Olarak Görmezden Gelinmesi
Büyüdükçe, ergenlik öncesi ve ergenliğim boyunca, daha fazla mücadele etmeye başladım. O zamanlar herkes bunu ergenlik ve hormonlar olarak geçiştirdi; ama ben kendime zarar vermeye başladım. Kendime vuruyordum, kendimi kaşıyarak ve keserek kendi canımı yakıp 13 yaş öncesi iki intihar girişimim olmasına rağmen, hiçbir doktor tarafından yardım göremeden hastanelerden taburcu edildim. Ben o zamanlar hasta olduğumun farkında olsaydım, yardım isterdim, bilmediğim için, ben de arkama dönmeden çıktım gittim.
Hiç kimse benimle neler olup bittiği hakkında konuşmadı. Ailem konuyu ele almadı, arkadaşlarım suçlandı, sosyal medya suçlandı, hatta ben bile suçlandım. Doğru sorular asla sorulmadı. İnsanlar benim hakkımda konuştu, benimle değil. Dolayısıyla sorun yalnız bırakıldı ve ben de kendi başıma halletmek zorunda kaldım.
16 yaşına gelene kadar bir doktora başvurmadım. Bu zamana kadar İngiltere'ye dönmüştüm ve aile hekimim bana TSSB, Anksiyete ve Depresyon teşhisi koydu. Hem özel hem de üniversitem aracılığıyla danışmanlığa yönlendirildim, ancak asla gerçekten faydasını hissetmedim. Şimdi geriye baktığımda, bunun daha fazla öz farkındalığa sahip olmamı sağladığını görebiliyorum, bu da daha sonra ihtiyaçlarımı iletişim kurarken yardımcı oldu.
Erken Yetişkinlik: Kısa Bir Rahatlama
Bir süreliğine, belki de her şey ergenlikten kaynaklanıyordu diye düşündüm. Türkiye'ye geri döndüğümde ve dalış yapmaya başladığımda, kendimi daha iyi hissettim. Birkaç yıl boyunca desteğe ihtiyacım olmadı ve "iyi" hissettim. Sanırım tutkunun gücü buydu.
Fakat; oğlumun doğumundan sonra her şey değişti. Doğum sonrası depresyon beni sert vurdu ve tamamen farklı bir bedene yerleştirilmiş gibi hissettim. Aniden, yaşadığım tüm kötü anılar geri döndü ve tüm iyi olanları unuttum. Sadece acı, hayal kırıklığı, umutsuzluk ve korku hissedebiliyordum.
Neyse ki, kendim için olmasa da, her zaman zihin sağlığı için bilgi sahibi olmaya çalıştım; ve bu farkındalıkla hızla yardım aramaya başladım. Dört farklı hastane, 5 doktor ve 5 farklı ilaç kombinasyonu denemesiyle sonunda bana kendimi biraz daha iyi hissettirecek bir şey bulmuştuk. Bir senelik uğraş sonrasında, yeni bir doktor, geçen süre dolayısıyla hastalığımın Doğum Sonrası Depresyon değil de, Majör Depresif Bozukluk olabileceğini öne sürdü.
Nihayet benim için işe yarayan bir reçete bulmadan önce başka dört ilaç denedik. Zihinsel sağlık mücadelelerinin sadece bir yılında hayatımın 20 yılını kaybetmiş gibi hissetmiştim, ancak doğru ilaçla hayata yeni bir başlangıç bulabildim, ya da yaratabildim diyelim...
Bir adım ileri, iki adım geri: İngiltere'ye Dönüş
İki yıl boyunca, aynı reçeteyle düzenli aylık kontrollerle stabilite sağladım. Ancak İngiltere'ye döndüğümde, aile hekimim aynı ilacı reçeteleyemiyordu. Aripiprazole, benim için bir ruh hali düzenleyici olarak iyi çalışmıştı, ancak antipsikotik olarak sınıflandırılıyor ve aile hekimim bunu reçetelemeye istekli değildi. Ayrıca, SSRI dozajımı (Fluoxetine, ya da Prozac) azalttılar, bu da zihinsel sağlığımda önemli bir düşüşe neden oldu.
Son iki yıldır, bu düşüşü yönetmekte zorlandım. Aile hekimimle sürekli iletişim halinde olmama, terapi seanslarına katılmama ve kriz yardım hatlarına ulaşmama rağmen, son altı ay özellikle zor geçti. Tekrar kontrolü kaybettiğimi hissettim.
Tekrardan Stabilite Bulmak
Birçok randevu, sayısız gözyaşı ve yardım dilenmek için yapılan telefon görüşmelerinden, bir Tıbbi kenevir hastası olmak, bir avuç daha ilaç denemek, özel olarak doktorlara görünmek ve daha fazla terapi aramak, bir kriz evinde kalmak, acile çok sayıda ziyaretler sonrasi, şimdi doğru desteği alıyorum. CMHT (Topluluk Zihinsel Sağlık Ekibi) benimle harika ilgileniyor ve İngiltere'ye döndüğümden beri ilk kez, dinlendiğimi hissettim, iyi olacağım konusunda bir şansım olduğunu hissettim ve bana inanır mısınız, o noktada hayatımda tek bir molekül umut bile kalmamıştı.
Sonunda, beni bir zamanlar stabil tutan ilaçların aynısı bana yazıldı. Buna dönüalı yaklaşık dört hafta oldu ve istediğim yere henüz ulaşamadıysam da, yavaş yavaş ilerleme hissedebiliyorum. Gerçekten zor anlar için farklı bir ilaç daha eklendi ve eskiden kullandığım SSRI artık bir SNRI. Aralarındaki farkı ilerleyen bloglarda açıklamayı umut ediyorum.
Hala devam eden bir süreç ve atmam gereken daha fazla adım var. Ancak geçmiş deneyimlerimi yansıtabildiğim ve ilerlediğim gibi, bir gün bu döneme de aynı perspektiften bakabilmeyi umuyorum.